Uyuşturucu Gerçeği Burdur'un Kapısında: 2006'nın Uyarıları, 2025'in Sessizliği
Burdur'da son haftalarda yaşanan narkotik operasyonları bir gerçeği yüzümüze çarptı
Biz bu tehlikenin büyüdüğünü yıllardır biliyorduk, ama görmezden geldik.
Köylere kadar inen uyuşturucu gerçeği artık saklanamaz hâle geldi.
Bu tabloyu izlerken, ister istemez 2006’da keskin analizleriyle dikkat çeken Kazım Üstüner’in köşe yazılarını hatırlıyorum.
Üstüner o dönem, “Toplumsal kırılganlık büyüyor, gençler sosyal boşluğun içine çekiliyor” diye uyarmıştı.
Bugün geldiğimiz noktada, o kırılganlık büyümekle kalmadı, çatlaklar artık kenti yarıyor.
Köylerde Büyüyen Sessiz Yangın
Eski milletvekili Hasan Macit’in sözleri hâlâ kulaklarımda:
“Köylerde büyük bela oldu.”
Bu cümle bir tespit değil; bir alarm zili.
Çine Köyü’nde yapılan operasyon, köy kahvesine kadar uzanan baskınlar, evlere eş zamanlı girilmesi…
Bu tablo, uyuşturucunun artık kırsalın en mahrem hücrelerine kadar sızdığını gösteriyor.
Eskiden köy dediğin yer dayanışmanın evidir.
Bugün ise gençleri içine çeken sessiz bir tehlike dolaşıyor.
Gençler Neden Savunmasız?
Bu sorunun cevabını yalnızca “operasyon” kelimesine yüklersek yanılırız.
Kazım Üstüner’in 2006’da yaptığı toplumsal analiz bugün çok daha görünür:
Artan işsizlik
Aile içi iletişim kopukluğu
Eğitimde rehberlik eksikliği
Sosyal boşluk
Mahalle kültürünün çöküşü
Tüm bu unsurlar birleşince genç, ilk darbede düşmeye hazır hâle geliyor.
Sağlık Cephesinden Gelen En Net Uyarı
Son günlerde kamuoyunu en güçlü şekilde uyaran isim,
Genel Sağlık-İş Burdur Şube Başkanı Dr. Ümit Gümüştaş oldu.
Gümüştaş’ın uyarısı aslında her şeyi özetliyor:
“Bu bir güvenlik meselesi değil, halk sağlığı krizidir.
Geç kalıyoruz.”
Acil servislerde, ambulanslarda, hastanelerde bu tablonun sonuçlarını her gün gören sağlık emekçilerinin sesi nihayet gür çıktı.
Eğitim Sendikalarının Sessizliği: Kayıt Defterine Geçecek Bir Ayıp
Burdur’da uyuşturucu okulların kapısına dayanmışken,
eğitim sendikalarının verdiği şaşkınlık verici ve komik cevaplar hâlâ aklım almıyor.
Türk Eğitim-Sen Başkanı Orhan Akın:
“Ocak Başkanı yapsa daha uygun.”
(Uyuşturucu gençleri vuruyor, sendika “yetki alanı” tartışıyor.)
Eğitim-İş Başkanı Yavuz Onur:
“Bu konuda bir hazırlığımız yok.”
(Hazırlık yoksa gençlerin dramı var, onu ne yapacağız?)
Memur-Sen Başkanı Murat Bulut:
Aranıyor, açıklama isteniyor o geri dönmüyor
(Uyuşturucu köy kahvesine girmiş, sendika başkanı cevap vermiyor)
Bu açıklamalar değil, bahaneler deposu.
Kentte uyuşturucu krizi yaşanırken eğitim sendikalarının bu “bürokratik kayıtsızlığı”,
gelecek nesillerin omuzlarındaki yükü daha da artırıyor.
Yeri gelmişken hakkını vereyim.
Eğitim İş 'in eski yöneticilerinden Kadir Koç olsaydı inanın zehir zemberek dolardı olaya..
STK’lar İçinde En Sert Ses: Ziraat Odası Başkanı Kemal Kubilay
Eğitim sendikalarının gölgesinde kalmış olabilir,
ama Ziraat Odası Başkanı Kemal Kubilay’ın açıklaması Burdur’da günün en net duruşuydu:
“Bu konu siyasetin değil, toprağın meselesidir.
Bataklık kurutulmalıdır.”
Köylere kadar yayılan tehdidin sosyolojik boyutunu en iyi o özetledi.
Siyasetin Sessizliği: AK Parti ve MHP Neden Konuşmuyor?
En çok sorulan soru bu:
“AK Parti ve ortağı MHP neden sessiz?”
Bu sessizliğin muhtemel sebepleri ortada:
Konuyu siyasallaştırmak istememeleri
Panik algısı yaratmaktan çekinmeleri
Sorumluluk tartışmalarından uzak durma isteği
Kurumsal reflekslerde gecikme
Teşkilat içi bilgi akışının yavaşlığı
Fakat her ne gerekçe olursa olsun, kamuoyu bunu “suskunluk” olarak okuyor.
Toplumun beklentisi politik nezaket değil, politika üretimi.
Sonuç: 2006’nın Uyarılarından Daha Ötesindeyiz
Kazım Üstüner’in 2006’da yazdığı o toplumsal analizler bugün yankı değil, gerçek oldu.
Üstelik daha sert, daha geniş, daha tehlikeli bir gerçek.
Burdur artık dönüm noktasında:
Sessizlik değil, söz lazım
Operasyon değil, sosyal politika lazım
Bahane değil, sorumluluk lazım
Tek kurum değil, ortak akıl lazım
Uyuşturucu gerçeği kapı çalmıyor; çoktan içeri girdi.
Bu şehir sessizlikle değil, cesaretle, akılcılıkla ve birlikte hareket ederek bu karanlığı aşabilir.

